Bir kimya yazısı gibi algılanmadan belirtmek isterim ki bu üç farklı şehrin çalışma hayatı ve çalışma modellerine bakış açısını anlatmak üzere yazılmıştır.
Nerden çıktı bu tanımlama diyecek olursanız bir araştırma için Google üstattan destek istediğimde karşıma ilgisizde olsa maddenin halleri çıktı. İlkokul yıllarına gitmek için tekrardan okuduğumda anladım ki sanki bana Ankara, İstanbul ve İzmir’in çalışma hayatına bakışlarını betimliyordu.
Maddenin katı hali, hepimizin okullarda öğrendiği temel bilgilerle de ifade edildiği gibi “bir şekle ve hacme sahip, kendisini oluşturan atom ve moleküllerin birbirine çok yakın olduğu düzendedir. Aralarındaki boşlukların çok az olduğu genel bir düzenlilik içeren yapıdadır.”cümlesi paylaşılmıştı. Ankara gibi bürokrasi ağırlıklı, kuralları kesin çizgiler ile belirlenmiş, “memur şehri” ile tanımlanan bir yeri maddenin “katı” olma durumunu kullanmak çok da yanlış olmayacaktı.
Özellikle düzenlilik içeren yapısı, sakinliği ve mütevaziliği en belirgin özelliği olan şehrin, kuralları belirlenmiş, tüm uygulamaların yazılı standartları olan ve bu standartlar dışına çıkmanın yanlış olarak yorumlandığı, hareket kabiliyetinin sınırlı olduğu bir çalışma hayatına ilişkin bir tarzı var. Çalışma saati, ortamı, görev ve sorumluluklarının herzaman yazılı olarak tanımlandığı ve kemikleştiği bir ortam vardır başkentte ve bunda elbette ki memur kenti olmanın etkisi büyüktür. Esneklik ancak uzun zamanlı adapte olunabilen bir kavramdır iş hayatında, devlet dairelerinin ağır işleyen temel zihniyeti oturmuş neredeyse şehre, şirketlere ve çalışanlara. Kalite ve standartlar vazgeçilmezleri ve her işin altından bu özellikleri sayesinde başarı ile kalkabiliyorlar. Özellikle yazılım ve savunma sanayi sektörünün önemli bir yer ettiği başkentimizde aslında bu özellikler tamda olması gerektiği gibi sıfır hata ve yüksek kaliteli üretim ve hizmet ile sonuçlanıyor. 2010 yılında yapılan bir araştırma sonucunda iller arası rekabetçilik endeksinde ikinci sırada Ankara yer alıyor. Beşeri sermaye ve yaşam kalitesinde ise birinci sırayı kimseyi kaptırmamış olması yukarıdaki kavramları destekler değerler oluyor.
“Maddenin sıvı hâli, belirli bir şekle sahip değildir. Sıvılar akışkan olduklarından bulundukları kabın şeklini alır. Sıvı hâlde atom veya moleküller katılardan daha düzensiz olup tanecikler arası boşlukları katılardan daha fazladır.” Şeklindeki tanımlama ise Sanki İstanbul iş hayatını anlatıyordu. Kararların ağırlıklı olarak yemeklerde alındığı, erken kalkanın müşteri kazandığı, rekabetin güçlü, insan ilişkilerinin ağırlıklı maddiyata dayalı ilerlediği bir yapı. Bir yandan esnek gibi görünürken bazı kurallarda oldukça katı bir yapısı var ve şehrin belirli bir şekli yok, akışkan olduğundan çoğu zaman kişiler ve ilişkiler bulundukları kabın şeklini alıp ona göre davranıyorlar. Hakkını vermek lazım ki her uygulamanın öncüsü olma, yenilikleri takip etme ve Avrupa standartlarında çalışma prensiplerine sahip. Bütün büyük fuarlar, organizasyonlar bu şehirde yapılıyor ve şehir bunu kaldırabiliyor. Çalışanların büyük kısmı plaza insanı, her zaman şık, bakımlı, sağlığına dikkat ediyor ve hızlı yaşıyor. Ülke sınırları içinde hızlı balığın yavaş balığı en kolay yediği şehir. Hız, yenilikçilik, yaratıcılık ve girişimcilik her zaman yükselen iş hayatının değerlerinden biri olarak gözümüze çarpıyor. Yönetim bilimleri, kurumsal eğitimler, İnsan kaynaklarının yükselen değerlerinin ülkedeki ilk uygulayıcıları ve çığır açanları olma durumundalar. Beşeri ilişkiler anlamında bakıldığında ise çoğu zaman iş odaklı ilerliyor. Yoğunluk, trafik, hız, yetişme telaşı çoğu zaman insanları tetikte yaşamalarına sebep olurken arkadaşlık ilişkilerini daha sanal yapıyor. Çoğu insanın emeklilik hayalinde ise bu tempo ve yorgunluklar kaçma hissi uyandırıyor ve Ege ya da Akdeniz’de bir sahil kasabasında yerleşmeyi planlamalarına sebep oluyor. İller arası rekabetçilik endeksinde birinciliği kimseye kaptırmayan yedi tepeli şehir, yaşamak için zor gezmek için ise büyük bir cevher!
“Gazlar maddenin en düzensiz halidir, atom veya molekülleri arasında boşlukların çok olduğu durumdur” Yani İzmir’dir. Rahatlığına düşkün, iş hayatında bile çoğu ilişkinin dostluk üzerine kurulduğu, toplantılara çoğu zaman gülümsemelerin eşlik ettiği, neredeyse hiçbir toplantının zamanında başlayamadığı, standartları sevemeyen, sıkıntıya gelemeyen şehir. Özellikle yaz aylarında pek çok çalışanın ilk hedefinin mesai sonrası Kordon’da dostlarıyla sohbet edip haftasonu yazlık planlarını yaptıkları şehir. İzmir’e özel bir gönül bağı yoksa çok özel insan kaynağını İstanbul’a kaptıran, çoğu zaman elindekiyle yetinip daha fazlası için çabalamayı sevmeyen bir yapısı var şehirin. Büyük işletme olarak saymayı planladığında iki elin parmaklarının yettiği, sanayisinin çoğunu KOBİ ölçekli firmaların oluşturduğu, ihracat yapabilmek için Kalite belgelerine sahip ama onları uygulama konusunda çoğu zaman sıkılgan bir tavır sergileyen yapıda. Esnek olmak, standartları rahatlıkla değiştirebilir olmak hem çalışanların hem de patronların beklentisidir.Herhalde “Dün dündür bugün bugün!” lafının en çok kullanıldığı, bireysel ilişkiler ve arkadaşlıklar odaklı şehir. Üç büyük şehirin içinde yer almasına rağmen herkesin ortak bir arkadaşlık, dostluk ilişkisiyle tanışıklarının yoğun olduğu yapısı birçok kapıyı daha rahat açmaya çalışıyor. İnsanlar mesaileri bittiklerinde mesleklerini iş yerlerinde bırakıp kişilikleri ile yer alıyorlar yaşantılarında. Planlar çoğu zaman ertelenebiliyor, bütçeler kolaylıkla revize edilebiliyor. Bir çok aile şirketinin başında sınırlı bir kaynağı yöneten iyi eğitimli patronlar yer alıyor.
Çoğu zaman ülke gerçeği itibariyle bu üç şehrin ahenk içerisinde çalışmasını beklerken bu farkları gözden kaçırmadan ortak çalışma platformu oluşturabilmek biz İK.cıların en önemli görevi olmalı…
Fatoş ŞERİFAKİ | İnsan Kaynakları Yöneticisi
Çok güzel bir yazı olmuş Fatoş Hanım... Ellerinize sağlık :) Bu arada kesinlikle İstanbulcu olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim :) İzmir'de kardeş şehrim tabii ki sizler sayesinde :)
YanıtlaSilEllerine sağlık Fatoşçum çok güzel olmuş... Devamını da bekliyoruz :)
YanıtlaSilOzge
Kabul ederseniz İstanbul'dan Beşiktaş'ı ayırmak istiyorum:) Eline sağlık.
YanıtlaSilFatoş süper olmuş! Eğitimlerde kullanabilir miyim? Bu arada, biz de geçen yıllarda bu üç şehrin marka kişiliğini araştiran bir çalisma yapmistik ve birbirlerinden cok farklı çıkmışlardı. Hatta senin yorumlarınla bayağı bir paralel olduklarını söyleyebilirim!!
YanıtlaSilBurcu
Beşiktaş... Neyse ki Fener tarafı demediniz :) Beşiktaş süperdir süperdir ama Galatasaray tarafı paha biçilemez biliyorsunuzdur zaten :)))
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil