Hayalleriniz peşinde koşarken sizi aşağı çekmek isteyenler olabilir benim de oldu ve ben onlara şunu söyledim “Seninle, sensiz ya da sana rağmen ben bu işi başaracağım”. Çoğu zaman hayatta önümüze iki yol çıkar ve bu yollardan hangisi doğru diye düşünürüz. Bu noktada yolun başındayken hangi yolun doğru olduğunu bilmek konusunda şansınız çok düşüktür. Ancak önemli olan hangi yolu seçtiğiniz değil o yolda nasıl yürümeyi seçtiğiniz o yolu doğru ya da yanlış yapar. Başarı için o yolun hakkını vererek ilerlemek lazımdır.
Başarı için temelde üç aşama vardır. “Dolmak-Olmak ve Yapmak”, dolmak ile kastedilen gerçek olmak, bilgi ile dolmak ve detay hakimiyetine sahip olacak düzeyde konu ile ilgili bilgi donanımına sahip olmaktır. Dostoyovski’nin “Başarılı insanlar dar kafalıdır” sözü de bunu ifade etmektedir. Bir işe odaklanmak, o işte uzmanlaşmak, detay hakimiyetine sahip olmak ve başarılı olmak. Bu noktada üniversitelerde başarılı insanlar üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyor ki mesleklerinde en iyi noktaya gelinceye kadar ilgili konuya odaklanarak en az 10.000 saat kafa yormak gerekmekte… Orhan Pamuk Nobel Edebiyat ödülünü aldığında 30 yıl boyunca her gün 10 saat çalışma yapmıştır.
Başarı yolunda giderken önümüze birçok kişi ya da durum engel teşkil edip hedefimize ulaşmamızı sabote etmeye çalışacaktır. Bu noktada sizde kendinizi sabote etmeye meyillisinizdir. Sürekli bir pazarlık yaparsınız ve oturup hedefiniz ile ilgili çalışmak zor gelir, böylece dış etkenler de daha cazip olmaya başlar. Başarı için karşımıza çıkan sabotajlara karşı gelmek ve o pazarlıktan galip çıkabilmek önemlidir. Unutmayın ki başarının bedelini bir dönem ödemeyenler başarısızlığın bedelini bir ömür öderler.
Akıl+Azim= Başarı, başarı için bu iki kavram birlikte yol almalıdır.
Başarının önündeki büyük engellerden biri de “ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK” tir. Bunu anlatan en güzel çalışmalardan bir tanesi köpekbalıkları ile yapılmış bir çalışmadır;
Araştırmanın amacı bir köpek balığının kararlılık düzeyi ve yaşadığı olayları anlamlandırma süreci ile ilgili bilgiler toplamaktır. Deney şöyle yapılmıştır; bir köpek balığı uzun süre aç bırakılır. Sonra bir akvaryuma yerleştirilir. Akvaryum cam bölme ile ikiye ayrılmıştır. Cam bölmenin diğer kısmında köpek balığının yiyebileceği ebatlarda başka bir balık bulunmaktadır. Uzun süre aç kalmış olan köpekbalığı hemen o balığa saldırır. Ancak kendisinin suda olmasından dolayı fark edemediği cam bölmeye çarparak şaşırır. Tekrar döner bir daha saldırır, gene cama çarpar. Kahramanımız çok açtır ve tanımlayamadığı bir “dış engelleyici” tarafından hedefine ulaştırılmamaktadır. Şaşkın ve öfkeli durumdadır. Tekrar dener, tekrar cama çarpar. Bir yanda katlanılmaz düzeye ulaşan açlığı, bir yanda yaşadığı “engellemişlik hissi” vardır. Köpek balığı açlığın etkisiyle motive olup saldırmakta ancak engele çarpınca “demotive” olmaktadır.
Engellenmişlik hissi, öfke, açlık, hayal kırıklığı, umutsuzluk ve depresyon duyguları içinde yaşayan köpek balığımız 2 gün sonra artık küçük balığı yemek için hiçbir teşebbüste bulunmamaya başlar. Onun artık hiç hareket etmediğini gören bilim adamları ona büyük bir süpriz yaparlar; aradaki cam bölmeyi kaldırırlar!
Şaşırma sırası bilim adamlarındadır. Çünkü köpek balığı “o balığı yiyemem” inancı geliştirdiği için, hiçbir teşebbüste bulunmamaktadır. Bilim adamları bunun üzerine küçük balığı kovalayarak büyük balığın sahasına getirirler. Onun arkasından, sağında solunda, ağzunın yanında dolaştırırlar. Ancak köpek balığı yine de o balığı yemez. Trajikomik bir şekilde, açlıktan ölür ama yine de yemez! Peki neden o balığı yememiştir? “Aç ama gururlu” bir köpek balığı olduğundan mı? Elbetteki hayır bu ruh durumu “öğrenilmiş çaresizliktir”. Bunun da ötesinde büyük köpek balığının yanına konan küçük köpek balığıi küçük balığı yemek için hamle yapmak istediğinde de engellenmekte ve onu yiyemiyeceğine inandırlıarak girşimleri bile engellenmektedir.
Öğrenilmiş çaresizlik, bir canlının defalarca denediği halde istediği sonucu alamaması durumunda, bir sonraki denemesinde başarısız olacağını beklemesinden dolayı, deneme cesaretini kaybedip hiçbir şey yapmaması halidir. Bu hale öğrenilmiş başarısızlık da diyebiliriz. Köpekbalığı geçmişteki denemelerinde başarısız olunca, gelecekteki denemelerinde de başarısız olacağını öğrenmiştir. Bu durum bize milyarlarca insanın neden başarısızlık halinde yaşadığı halde başarılı olmak için hiçbir şey yapmadığını açıklıyor. Öğrenilmiş çaresizlik bir daha deneme cesaretini kaybetmektir. Sürekli başarısızlık korkusuyla hareket etmektir. Kendine olan güvenini, “başarabilirim” inancını kaybetmektir.”
Başarısızlık kendine yenilmek, başarı kendini yenmektir. Başarı için hemen sonuç görme eğilimi ile başa çıkabilmek önemlidir. Bir Latin sözü bunu çok iyi ifade eder “ Ağır Ağır Acele Et”
İnsanlar genellikle bilgi açıklıklarını kurnazlık beceri yetersizliklerini de kabadayılıkla kapatmaya çalışırlar. Başarı için öncelikle “Hayal Et, Hedefe Yönlendir, Söylemini oluştur, Eyleme Dönüştür ve Sonuç al” aşamalarından geçilmedir. İnsanlar ahlak ve yasal sınırlar dâhilinde elde ettikleri sonuçlar kadar başarılıdırlar. Başarı için skor tabelasına bakılır. Başarısızlık ise Son-Uç’a gidememektir.
Türk “söylemez”, “söylenir”! Bunun için tercih yapılmalı!
- Söylenmek mi?
- Sonuç almak mı?
Başarı için “saydıcı” değil “rağmenci” olmalısınız.
Fatoş ŞERİFAKİ | İnsan Kaynakları Yöneticisi
Güzel bir yazı olmuş. Ellerine sağlık.
YanıtlaSilBelki yazıyı okurken atladığım yerler olabilir diye düşündüğümden saydıcı ve rağmenciler ile ilgili özet tanımlamalar yapmak istedim. :)
Bir hedefe doğru yürürken bir takım engellerle karşılaştığında,bazı insanlar engelleri nasıl aşacağını bulmayı ve bulduğu çözümleri uygulamayı deniyor.Engellere ‘rağmen’ ilerlemeye çalışıyor.Bu gruba rağmenciler deniliyor.
Daha büyük çoğunluk ise,engellerle mücadele etmek yerine söylenmeyi;o engeli yada engeli önüne koyduğunu düşündüğü kişiyi suçlamayı seçiyor.O engel olmasaydı nasıl da harika bir işler başarabileceğini anlatıyor.Bu gruba da saydıcılar deniliyor.